Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ÜLKÜ OCAKLARI GENEL BAŞKANI:Garbın ve Şarkın Afakını Sarmışsa Çelik Zırhlı Duvar

Aşağa gitmek

ÜLKÜ OCAKLARI GENEL BAŞKANI:Garbın ve Şarkın Afakını Sarmışsa Çelik Zırhlı Duvar Empty ÜLKÜ OCAKLARI GENEL BAŞKANI:Garbın ve Şarkın Afakını Sarmışsa Çelik Zırhlı Duvar

Mesaj  gizligörev39 Ptsi Eyl. 28, 2009 5:55 pm

Terör ve Terörizm

Terör kavramının dünya siyasi literatüründeki ortak tanımı; siyasi, dini ve ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla sivillere, resmi; yerel ve genel yönetimlere yönelik baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren yolun kullanımıdır. Terör uygulayan organize gruplara terör örgütü; terör uygulayan şahıslara ise terörist denir. Terör örgütünü ve teröristi bu tanımla içerisinde kabul eden devletler ve siyasi organizasyonlar, teröre maruz kalmış devletin siyasi bütünlüğünü de kabul etmişlerdir. Bu kabulü reddeden her türlü cenah teröre doğrudan ya da dolaylı destek ile itham edilebilir. Ülkemizin 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1.maddesinde terör ve terörizm şu şekilde tanımlanmaktadır; “Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.”

Terörün Değişmeyen Taktiği

Osmanlının gerileme döneminden itibaren bir tehdit unsuru olarak Türk Devletinin siyasi bütünlüğüne kasteden her türlü terör örgütü kuruluş aşamasında veya sonrasında istisnasız bir ya da birden çok devletin hamiliğinde faaliyetini sürdürmüştür. Çok uluslu bir toplumsal dokuya sahip olan Osmanlı, kurmuş olduğu sistemde adalet ve ahlakı temel kabul etse de ve hatta son iki yüz yılında “Gayrı Türk” tebaayı devletin asli unsuruymuş gibi şımartsa da terörizmin amaç ve faaliyetlerine engel olamamıştır. Osmanlıcılık akımıyla oluşturulmak istenen siyasi ve toplumsal atmosfer her türlü terörist grubu daha da cesaretlendirmiştir. Osmanlının dağılma sürecinde yabancı devletlerin baskı ve zorlamalarıyla iyice palazlanan terörizm 19. yy.’ın ortalarından itibaren “demokratik haklar” söylemiyle faaliyetine hız kazandırmış ve Osmanlı meclisinde temsil edilir hale gelmiştir.

Unutulmamalıdır ki terörün ilk hedefi “devlet”tir. Devlet ise milletin müştereklerinin siyasi temsilcisi, koordinatörü ve resmiyetidir. Öyleyse “milli müşterek” çerçevesinin haricinde söylemlere sahip olan kişi ve gruplar terörün ve terörizmin zemin hazırlayıcısından başka bir şey değildir. Bu kişi ve grupların demokratik hak talepleri ise hain oyunlarının vazgeçilmez söylemidir. Demokrasi “milli müşterekler” çerçevesinde meşruiyet kazanır. Devletin kurucu kimliğini, vazgeçilmezlerini hedef alarak yapılan çalışmalar demokrasi çerçevesinde değil, ihanet düzleminde ele alınmalıdır. Zira millet ve milletin siyasi varlığı olan devlet, demokrasi için değil, demokrasi millet ve devlet içindir.

Osmanlı Devletinin 19. ve 20. yüzyıllarda maruz kaldığı terörün üç sacayağından meydana geldiğini unutmamak gerekir. Bunlar; silahlı terörist, kravatlı terörist ve terörist destekçisi yabancı devletler. Osmanlıyı acziyete sürükleyen temel neden, bu üç cephenin koordineli faaliyetleri ve Osmanlının koordinasyonsuzluğu ile birlikte kendisini tartıştıran hâkimiyetsizliğidir. Bugün düşünülmesi ve üzerinde mesai harcanması gereken temel husus, taktik ve stratejisini değiştirmeyen bölücülüğün karşısında geçmişteki hataları yapmamak olmalıdır.

Pkk terörünün devletimizin ekonomisine, iç ve dış siyaset dengesine, toplumsal dokumuza verdiği zararlar alenen ortadayken geçmişte onlarcasını yaptığımız ve teröristle mücadele kapsamında yer alan sıcak takip yani sınır ötesi operasyon ile alakalı ABD’den icazet almak hiç de milli olmayan bir tavırdır. Milli olmamakla birlikte akıl ve mantığa da aykırı olan bu tutum bir cesaretsizliğin de en bariz alametidir. Unutulmamalı ki cesareti olmayan devletler düşmanlarının cesaret gösterilerini izlemek zorunda kalır.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde özellikle son 40 yıllık süreçte dış politikaya dair gösterebileceğimiz cesaret tablosu çok fazla değildir. 1974’de yapılan Kıbrıs Çıkarması, 1990’ların sonundaki birkaç Suriye restimiz haricinde ortaya koyduğumuz çok fazla cesur hamlemiz olmamıştır. Geçmişteki olayları yine geçmişin şartları içerisinde değerlendirdiğimiz zaman bu cesur siyasi hamlelere ihtiyaç olduğunu görürüz. Fakat dün bir türlü yapılmayan bu hamleler bugün içerisinde yaşadığımız dönemin sorunlarının bu denli büyümesindeki temel etken olmuştur. Bunca yıldır biriktirilen bu olaylar ve devam eden öteleme girişimleri bölgesinde etkin ve egemen bir devletin davranış biçimi değildir.

Osmanlı Devleti’nin neredeyse birebir aynısını yaşadığı bu bölücülük faaliyetleri bu gün bizler için en önemli şanstır ve buradan ders almak mecburiyeti her zamankinden daha elzem bir vazifedir. Osmanlı Devletine karşı yürütülen baskı, terör ve siyasi linç faaliyetleri bugün ülkemiz için de devam ettirilmektedir. Geçmişte olduğu gibi bu gün de bu faaliyetler karşısında tek cesur ses Türk Milliyetçilerinden çıkmaktadır. Türk milliyetçiliğinin getirdiği açılımların haklılığı tarihi süreçte bir kez daha gözler önündedir. Türk Milliyetçileri Lozan’ı Anadolu Türklüğü için yeni bir milat kabul etmişlerdir. 1071’den beri gelen Anadolu Türk Hâkimiyetinin Lozan’da yeni bir milada kavuşması ise Osmanlının gerileyiş ve yıkılış psikolojisini Türk Milleti adına reddetmek demektir.

Milli Mücadele öncesi topraklarımızda yıkıcı ve bölücü faaliyetler gösteren Ermeni, Rum çeteleri bugünkü strateji ve metotlarla yollarına devam ediyordu. Bu faaliyetler “milli devlet”in kuruluşundan sonra nihayete erdi.

Çare Türk Milliyetçiliğidir

Millet olarak çok büyük acılar yaşadığımız ve devletimizin geleceği adına bizleri endişeye sevk eden gelişmelerin benzerlerini yaşamamızın üzerinden bir asır dahi geçmemiştir. Geçmişte milletimizin yaşamış olduğu sıkıntıları baştan def etmemizin temel faktörü Milli Mücadelenin cesaretini doğru yer ve zamanda kullanmış kurmayları ve gönüllerdeki Türk Milliyetçiliği ideolojisi ve şuurudur. Çareyi başka zemin ve çatılarda aramak ise iş bilmezliktir.

Türk Milliyetçiliği terörün ülkemize verdiği tahribatı engellemek ve terörün kökünü kazımak adına ortaya sunduğu tezlerin haklılığını bir kez daha görmüştür. Milletimiz de bunun farkındadır.

Terörün sinsi planlarından en başta geleni ise bir anarşi toplumu oluşturmaktır. Bu noktada bütün Türk Milliyetçilerine çok büyük vazifeler düşmektedir. Bizler elbette ki hislerimizi ifade edeceğiz. Devletimize ve milletimize olan sadakatimizi, teröre duyduğumuz nefreti, şehitlerimize beslediğimiz minnet duygusunu makul ölçüler içerisinde ve iç kargaşaya zemin hazırlamayacak ve bu sinsi oyuna alet olmayacak biçimlerde göstereceğiz ve göstermek de zorundayız. Fakat Sayın Genel Başkanımızın şu ifadelerini burada yeniden hatırlatmakta fayda görüyorum;

“Bugün devlet ve milletçe karşılaştığımız bunalımın gerçekçi ve tarihi bir analizle çözülmesinin mümkün olabileceğini düşünüyorum. Bu itibarla Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarındaki anlayış ve metodun bugün de meselelerimizi çözmekte bir rehber olabileceği kanaatindeyim.

Milletinin manevi desteğini ve gücünü arkasına alan bir siyasi iradenin üstesinden gelemeyeceği hiç bir sorun yoktur, olamaz. Bu nedenle desteğinizi ve dualarınızı Türkiye ve Türk milleti için göndermeye devam ediniz. Bu bizim için övünç, kıvanç ve şükran vesilesi olacaktır.
Ancak, kanaatimce yükselen heyecanı, bir şuur haline getirmenin de zamanı gelmiştir. Aksi halde, tahrik ve tertiplere açık cadde ve meydanlardaki tepkinin yarar yerine zarar doğurabileceği bir sürece doğru gidildiği görülmektedir.
Bilinmelidir ki, terör ne tür bir eylem yaparsa yapsın bunu önlemenin yolu hükümetin alacağı tedbirler ile güvenlik güçlerinin çalışmalarından geçecektir. Bu nedenle herkesin, bugüne kadar ki hataları ne olursa olsun, iktidara alacağı önlemler konusunda tam destek olması bir milli görev ve demokratik tutum olacaktır.
Küçük bir kıvılcımın, yanlış bir ifadenin, gergin ve öfkeli toplumu istenmeyen tartışma ve çatışmalara sürükleyebileceği düşünülürse, aydınlara ve siyaset kurumuna düşen en önemli görev milletimize itidal ve sağduyu çağrısı yapmaktır.”

Millet olarak terörün ve terör uzantılı sorunların üstesinden aşacağımıza inancım tamdır. Yüce Allah’ın izniyle 21. asrın Türk asrı olmasının önünde hiçbir engel kalmayacaktır. Zira garbın ve şarkın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar bizim de iman dolu göğsümüz var.

Tanrı Türk'ü Korusun.

___________________________________
Harun ÖZTÜRK
Ülkü Ocakları
Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanı
gizligörev39
gizligörev39
Yönetici
Yönetici

Mesaj Sayısı : 1035
Teşekkür Sayısı : 2
Kayıt tarihi : 02/09/09
Yaş : 31

https://milgenc.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz