Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Necip Fazıl Kısakürek'in Eserlerinden Bölümler - Türkiye'nin Manzarası

Aşağa gitmek

Necip Fazıl Kısakürek'in Eserlerinden Bölümler - Türkiye'nin Manzarası Empty Necip Fazıl Kısakürek'in Eserlerinden Bölümler - Türkiye'nin Manzarası

Mesaj  gizligörev39 Perş. Eyl. 03, 2009 5:03 am

Necip Fazıl Kısakürek'in Eserlerinden Bölümler - Türkiye'nin Manzarası

ŞUCULAR VE BUCULAR

Bahsettiğimiz şucular ve bucular birer veliye dayandıkları zehabındadırlar. Olabilir; hattâ zehapları doğru da olabilir. Fakat İslâm dâvasının cemiyet meydanında muhtaç olduğu kavga erleri veliler değildir. Velîler, hususiyle yüksek derecelileri, kendilerine nispetle süflî denilebilecek böyle bir seviyeye düşmekten münezzehtirler. Bu seviye, olsa olsa, gerçek bir velîden feyz ve nur almış, dış dünyaya dönük, aksiyoncu yaratılışların çizgisi... Velîlik ayrı bir iç âlem ve derinliğine bir sonsuzluk ufku... İçte hiçbir velî ve dışta hiçbir aksiyoncunun, topuklarına bile uzanamayacağı nebiler ve resûller ise her bakımdan son merhale ve mutlak münezzeh.
Kaldı ki, mahut şucular ve bucular kadrosunda ne böyle bir aksiyon kahramanı var, ne de -laf aramızda- bağlı oldukları zatlarda böyle kahramanları yoğurabilme iktidarı... Bu kadrolarda her şey kuru bir nispet iddiasından ve hasapsız, dirayetsiz, taktiksiz şekilde fincancı katırlarını ürkütme patavatsızlığından ibaret kalıyor. Çoğu, ne geldiği ve ne gittiği yeri bilir birtakım cahillerden kurulu bağlılar halkası da yüzbinlere varmış sanılıyor ve plânlı şekilde muazzam bir dâvayı gerçekleştirmek için yürüyüşe geçmiş farzediliyor. Üstelik ve en acısı, İslâm dâva ve aksiyonu bunlara izafe ediliyor, bunlarda göründüğü gibi zannediliyor ve İslâma aykırı cephenin bütün din hıncı bu beceriksizler üzerinde bir nevi boks talimi yastığına benzer bir avantaj kazanıyor ve böylece İslâm dâvasını temsil gibi bir şeref ve ehliyet, bu, şerefli, fakat ehliyetsiz ellerde biliniyor.
Bir de, şuculuk ve buculuk hâs isimleri sahiplerinin gerçek velilikle en küçük alâkası bulunmayan, her biri iyi niyetli ve muhterem, dost ve düşman kutupları uzaktan ayırd etme kabiliyetinde, fakat dâvayı dünya ça pında mimarîleştirme irfan ve iktidarından mahrum ve sadece bağlılarınca şişirilmiş, büyütülmüş ve şiddetle mübalâğa edilmiş şahıslar olduğunu söylersek ne buyrulur?
Bunlar dâvayı ilerletmemiş, geriletmişlerdir.


BİZ VE SİZ

Bizimse velilik tavrının gölgesinin gölgesiyle alâka belirtici bir edâmız olmadığı şöyle dursun, mürid olabilmek liyâkatine ait bir imâ halimiz bile görülmemiştir. Bizim hal ifademiz şudur ki, Kâinatın Efendisinden başlayarak "Sıddîk-ı Ekber"den gelen "Altun Silsile"nin 33'üncü halkasına yüz sürmüş ve tasmamızı teslim etmiş olmak gibi dünyalar değerinde bir nailiyet ve iman ruhuna malikiyetten sonra sırf kendi âdi şahsımızla ortaya çıkmış ve o münezzeh zatı asla zimmet altına sokmaksızın, ondan aldığımız mücerret ruhu, 40 yıldır kendi müşahhas aynamızda billûrlaştırma yoluna girmiş bulunuyoruz.
Demek ki, biz, o büyüğü temsil dâvasında değiliz; onu böyle bir temsilden mücerret ve münezzeh görmekte ve ruhumuzu dayadığımız ana kaynak ve iç dünyamızın ufuk noktası halinde muhafaza etmekteyiz. Bu, bütün kıymetlerini ondan almış ve her türlü eksiklik ve değersizliğini nefsinde görmüş bir adamın sadece şahsiyle tecellisidir ve sabit bir kökten fışkırıcı bir dünya görüşünün eşya ve hâdiselere nakşı, tatbiki işidir.
Etrafımdaki gençlere her zaman demişimdir ki:
Bende "hal-iç kemal izleri" diye bir şey aramayınız! Bu mesele benim iç ve mahrem çilem ve dış dünya ile alâkasız bir tarafım... Bende sadece, ruhuma o büyükten düşen nur zerresiyle İslâm dâvasını (ideolojik) çapta ve eksiksiz bir (sentez) plânında bugünün ve yarının dünyalarına tatbiki ve Doğu-Batı arası mahsup sırlarını çözme ehliyetini arayınız ve "Büyük Doğu" mektebini bu ölçüye göre kıymetlendiriniz ve başka davranışlarla kıyaslayınız!
İşte böyle başlayan ve asırlardır İslâm âleminin muhtaç bulunup da hiçbir yerinde en küçük kıpırdanışına şahit olunamayan büyük hamle; küfrü kendi diyalektiği içinde yıkma ve İslâmı pazarlıksız ve muvazaasız olanca saffet ve asliyetiyle bina etme hamlesi, günümüzde, hedefi, yolu, usûlü ve esası bile güme getirici ve telif haklarını karartıcı bir karşıkılığa düşmüş ve işte bu hazin manzara, dâvayı zıt cepheye karşı değil de kendi öz cephesi içinde hizaya davet etme zarureti doğmuştur.

ZUHURLAR

Küfre karşı sâf iman ve mutlak itikat cephesini en ileri (diyalektik) ve en muhkem (ideolojik) temeller üzerinde kuran ve sadece dâvanın kurmayları mevkiinde uyanık gençliği, derin ve gerçek müminleri hedef tutan ve marka müslümanı aşağı tabaka halka söylenecek sözü olmayan Büyük Doğu...
Büyük Doğu'yu böyle anlamak lâzımdır
gizligörev39
gizligörev39
Yönetici
Yönetici

Mesaj Sayısı : 1035
Teşekkür Sayısı : 2
Kayıt tarihi : 02/09/09
Yaş : 30

https://milgenc.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz