Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Eski Amerikan Müttefikleri Stratejik Kuşakları Çevreliyor

Aşağa gitmek

Eski Amerikan Müttefikleri Stratejik Kuşakları Çevreliyor Empty Eski Amerikan Müttefikleri Stratejik Kuşakları Çevreliyor

Mesaj  GençKurt C.tesi Ocak 09, 2010 12:23 pm

Herşeyden evvel, ABD savunma harcaması şu an dünya toplamının neredeyse yarısına tekabül ediyor ki küresel güçlerden kurulu bir koalisyon bile Amerika’nın hâkim askeri üstünlüğüne karşıt bir denge kuracak durumda değildir. Aynı zamanda, son mâli kriz Amerika’nın ekonomik gücünü aşındırırken, ABD halen dünyanın en büyük ve en ileri ekonomisine sahiptir.

Bu bakış açısına göre, Amerika’nın küresel çöküşünü haber veren analistler, nâm-ı diğer “çöküşçüler”, “Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana Amerika’nın askeri ve ekonomik gücü aşınıyor, Irak Savaşı ve Wall Street’teki mâli erimeyle birlikte şimdi dibe de vuruyor olabilir” fikrini, bir “fikr-i sabit’i” dallandırıp budaklandırdıkları gerekçesiyle eleştiriliyorlar.

Çöküşçü karşıtlarına göre, diğer güçler Amerika’nın ekonomik büyümesine 1950’lerden beri yetişecekler; Amerika’nın çöküş ve düşüşü hakkındaki haberler ise her daim abartılmaktadır. Kısa bir süre zarfında gerçekleşmeyecek bu. Ve ABD’nin çöküşü her hâlükarda kaçınılmaz da değildir. Çöküşçülerin geçmişte pek çok defa yaygara kopadıkları, yalancı çoban durumuna düştükleri doğru olabilir. Fakat hikayenin sonunu hatırlayın. Ve musallat olan çöküşçüler, tıpkı şu can sıkıcı hastalık hastaları gibi er ya da geç haklı olduklarını ispatlayabilirler - Florida Key West’teki bir mezar taşında kayıtlı trajik-komik yazıda olduğu gibi “Sana Hasta Olduğumu Söylemiştim.”

Ancak Amerika, Sovyetler Birliği gibi gürültüyle çökmeyecek ise de, bir süreden beri Amerikan gücünün tedrîcen azalması ve uluslararası sistemde Amerikan tekelinin yerini “büyük güç oligopolü’nün” alması söz konusu. ABD, ilerleyen yıllarda 1 Numara olmayacak ve primus inter pares yahut eşitler arasında birinci rolünü oynayacak.

Esasen bu süreç çoktan başlamıştır ve Amerika’nın güçten düştüğünü hisseden bazı hükümetler arasında ABD’nin iki sağlam müttefiği, Japonya ve Türkiye de var; bu ülke liderleri, politikalarına değişen güçler dengesi gerçeklerine göre ayar vermeye çalışıyor ve Pax Amerikana’nın güçten düşmesine yanıt olarak stratejik kuşakları çevreleyip küresel portföylerini çeşitlendiriyorlar.

Japonya’da yaklaşık kırk yıl ülkeyi yöneten Liberal Demokrat Parti’nin seçimlerde yaşadığı mağlubiyet ve Yukoi Hatoyama’nın liderliğindeki Japonya Demokratik Partisi’nin ezici seçim zaferi, Japonya politikasında hem barışçıl bir devrimin hem de Tokyo-Washington ilişkilerinde ve Soğuk Savaş’ın başlarında tesis edilen 50 yıllık ikili güvenlik ittifakında bir dönüşümün nişânesidir.

Hem LDP’nin seçimlerdeki hâkimiyeti hem de Japonya’nın ABD ile güvenlik anlaşması, II.Dünya Savaşı sonrasında yaratılan aynı anakronik düzenin ayrılmaz bir parçası olarak görülüyordu; bu düzende, Japonya’nın iktisâdi ve siyasi sistemi LDP, bürokrasi ve büyük şirketlerinden oluşan demir üçgen tarafından kontrol edilirken dış politikası da Amerikan nükleer şemsiyesi karşılığında Japonları Amerika’nın stratejik tâlimatlarına riayet etmeye zorlayan Amerikayla ittifaka dayanmaktaydı.

Sovyetlerin çöküşüne rağmen ABD-Japonya ittifakı - energizer tavşanına da benzemez değil hani – sürmeye devam etti, etti..etti ve bu esnada her iki taraf yeni tehditlere, Çin ve Kuzey Kore’ye odaklanmaya başladı; statüsko Washington’ın askeri mevcudiyetini muhafaza ederek Kuzeydoğu Asya’daki hegemonyasını kalıcı kılmasına yardım ederken Japonya’nın da Çin’in güçlenen askeri gücüne ve Kuzey Kore’nin nükleer silahlarına karşı Amerikan askeri korumasından kolayca “geçinmesine” izin verdi.

Fakat Çin’in ekonomik ve askeri yükselişi, Amerika’nın dikkat ve ilgisini Kuzeydoğu Asya’dan kaydırdığı bir sırada ki buna Ortadoğu’da çamlar devirip askeri hatalar yapması ve ABD kaynaklı bir mâli kriz de eşlik etmiştir, Japonya’da bir tartşma alevlendirdi; Japonya’nın Washignton’a geleneksel bağımlılığı yerine Asya yönelimli, Çin’le ve Asya’nın geri kalanıyla ilişkilere yeni bir vurgu yerleştirecek ve AB tarzı bölgesel bir sistemin (üye olarak ABD’yi kapsamayabilir) temellerini atmaya yardım edecek bir strateji koyma vakti gelip gelmediğine dair bir tartışma bu. Pentagon’u öfkelendirip Washington ve Tokyo arasındaki özel ilişkilerin artık sona erdiği hissini yaratan bir hamleyle Okinawa adasındaki Amerikan donanması üsleriyle ilgili yeni bir anlaşmayı askıya alma kararı veren Hotoyama ve onun bazı danışmanlarının paylaştığı bir görüşe benziyor.

Japonya gibi Türkiye de ABD’nin Soğuk Savaş boyunca stratejik bir müttefikiydi. Türkiye NATO’nun önemli bir üyesi olmanın yanısıra Sovyetler Birliği ve onun müttefiklerden neşet eden tehdidi kuşatmada Amerikalılara yardım etti ve İsrail’le yakın bağlar kurdu. ABD-Japonya vakasında olduğu gibi, Ankara ve Washington, Soğuk Savaş sona erdikten sonra ittifaklarını muhafaza etmeye ilgi duydular. Amerikalılar, AB üyeliği sürecinde Türkiye’ye yardım vaad ederlerken, Türkiye de İran İslam Cumhuriyeti’ni ve Ortadoğu’daki diğer islami güçleri kuşatmada ABD’yle işbirliğine istekli olduğunu ifade etti.

Ancak Türkiye’de geleneksel laik ve batı yanlısı yönelime kafa tutan siyasi İslam hareketinin artan nüfuzu şeklinde tezahür eden çarpıcı siyasi değişimler, bilhassa da İslamcı ideolojiye bağlı AK Parti’nin 2002 yılındaki seçim zaferi, ABD-Türkiye ittifakının yaşayabilirliği hakkında süphelere yol açmış göründü; halbuki Washington’ın AB üyeliğinde Türkiye’ye yardım etmede acze düşmüş olması, batıyla ilişkileri sorgulayan .Türklerin ekmeğine yağ sürmüştü.

Fakat Amerika’nın 2003 Irak işgalini desteklememe kararı ve Amerikan kuvvetlerinin Türk topraklarından geçerek Irak’a girmesine izin vermemesi, iki ülke ilişkilerinde bir dönemece girildiğini imlemiştir. Başbakan Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti hükümeti, Saddam Hüseyin’in yerinden edilmesinin ve Ortadoğu’yu “yeniden şekillendirme” teşebbüslerinin siyasi istikrarsızlık yaratarak ve Basra Körfezi ve Akdeniz’de yeni askeri ihtilaflara yol açarak Türk çıkarlarına karşıt koştuğunda ısrar etti (bu tahmin doğru olduğunu ispatlamıştır).

Esasen ABD’nin Ortadoğu’daki hegemonik projesinin çöküşü ve İran’ın yeni bölgesel güç olarak yükselişi, Türkiye’de S.Arabistan, Suriye, Irak ve diğer Arap hükümetleriyle, İran’la, Kürtlerle ve geçmişin düşmanı Ermenilerle bile siyasi ve iktisâdi bağları kuvvetlendirerek, İsrail’le arasına mesafe koyarak, stratejik boşluğu doldurma güdüsü uyandırdı (Erdoğan İran’ın nükleer programını savundu). Türkiye, Japonya’ya benzemez de değildir, Amerika merkezli ilişkilerine yeniden yön verme sürecinde gibi görünüyor zira kendisini bölgesel bir güç olarak yeniden konumlandırıyor. Türkiye ve Japonya’nın benimsemiş göründükleri yeni dış politika yönelimi, bu iki hükümetin Amerikan karşıtı bir gündem izlediğinin yahut Amerikayla medeniyet karşılaşmasına soyunduklarının işareti değildir.

Türkiye, Amerika’yı Ortadoğu’dan çıkmaya zorlamak için İran’a yahut Amerikan karşıtı hükümet ve gruplara katılmak üzere filan da değil. Aslında bölgeye istikrar kazandırmaya yardım edecek yeni ortaklıklar tesis etmek sûretiyle Amerikan gücünün orada aşınmasına yanıt veriyor: Şii İran’ın yükselen gücüne karşıt bir denge oluşturmada diğer Sünni hükümetlere yardım ediyor; barış arabulucusu olarak hizmet vermeye çalışıyor (mesela Suriye ve İsrail arasında); Kürtlerle bağları kuvvetlendirerek Irak’ın çözülmesini önlemeye bakıyor; ticaret ve yatırımı kolaylaştırıyor. Benzer şekilde, Çin hâkimiyetindeki bölgesel bir sistemin parçası olmaya veya Amerika’yı Doğu Asya’dan atmaya açıktır ki hiç destek verilmiyor Japonya’da. Türkiye gibi Japonya da tüm stratejik ve ekonomik yumurtaları her yanı delik Amerikan sepetine koymak istemiyor. Çin’i kuşatma niyetli bir Amerikan uydusu olarak algılanmada bir çıkarı yok. Ve Çin’in iktisâdi yükselişinden, bölgesel bütünleşmeden, ticaret ve yatırım faydaları elde etmek istiyor.

Dolayısıyla, Washington bu adımları müttefiklerinin izlediği stratejik ayarlamalar olarak memnuniyetle karşılamalı ve ABD’ye karşı eski uşakvâri yaklaşımı benimsemeleri için onları zorlamaya teşebbüs etmekten sakınmalıdır. Amerika, müttefiklerine kendi gündemini dayatacağı güçten mahrumdur. Ve eğer öyle yapmakta ısrar ederse, ortaklarını rakiplere çevirebilir.
GençKurt
GençKurt
KIDEMLİ ÜYE
KIDEMLİ ÜYE

Mesaj Sayısı : 819
Teşekkür Sayısı : 2
Kayıt tarihi : 08/09/09
Yaş : 28
Nerden : Turan

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz