Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

AB Ortadoğu’ya Barış Getirebilir

Aşağa gitmek

AB Ortadoğu’ya Barış Getirebilir Empty AB Ortadoğu’ya Barış Getirebilir

Mesaj  GençKurt C.tesi Ocak 09, 2010 12:23 pm

Daha açık söylemek gerekirse, Washington, Avrupa’nın Ortadoğu’da biraz daha aktif davranarak, bütün yükü ABD’nin sırtına yüklemesine bir son vermek durumunda. Zira Avrupa, bu stratejisi çerçevesinde, İsrail ve Filistinlileri barışa teşvik etme noktasında ABD’nin siyasî ve askerî rolünden istifade etmekte ancak kendi çıkarlarına tehdit teşkil eden Amerikan politikalarından ne hikmetse uzak durmaktadır.

Aslına bakılırsa, Ortadoğu’daki politik istikrarsızlık Amerika’dan çok Avrupa’yı ilgilendirmektedir; bir nevi bölge, Avrupa’nın stratejik olarak arka bahçesidir. Bölge sadece Avrupa’nın petrol ihtiyacının %40’ını sağlayan bölge (oysa Amerika’nın bölgeden yaptığı petrol ithalatı %20 civarında), güvenlik açısından da Avrupa için önemli bir nitelik arz ediyor. Söz gelimi, İran’ın nükleer olarak silahlanması durumunda oradan gelebilecek tehdit New York ve Washington’dan önce Paris ve Roma’yı ilgilendirmektedir.

Bu nedenle İsrail-Filistin anlaşmazlığındaki çözümsüzlük, Amerika’dan çok Avrupa’yı daha çok tehdit etmektedir. İsrail ve Filistin’in Avrupa Birliği’ne üyeliği hem barış sürecine olumlu bir katkı yapabilir hem de Avrupa’nın bölgede daha aktif bir politika uygulamasına olanak sağlayabilir.

Avrupa Birliği zaten, Barcelona Süreci olarak da bilinen Avrupa-Akdeniz ortaklığının üyeleri arasında yer alan İsrail ve Filistin yönetiminin en önemli ticaret ortağı ve sermaye kaynağı. Süreç ilk olarak 1995 yılında Avrupa Birliği’nin Doğu Akdeniz ülkeleri ve Kuzey Afrika ülkeleri ile ilişkileri güçlendirmesi amacıyla yürürlüğe sokulmuştur. 2008 yılında Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy Barcelona Süreci’ni biraz daha hızlandırmak amacıyla Akdeniz Birliği ile AB üyesi olan ülkeleri ve Akdeniz’e kıyısı olan (buna İsrail ve Filistin de dahil) AB üyesi olmayan ülkeleri bir araya getirme çabası içine girmiştir.

Bu, birbiriyle ilişkili forumlar ile hem Amerika’nın inisiyatifi, hem de Avrupa Birliği’nin daha aktif bir politika uygulaması sağlanacaktır. Bununla Avrupa bölgede sadece yumuşak güç uygulamasının ötesine geçecektir.

Fakat burada AB’nin barışa en önemli katkısı ve bu barışı kalıcı kılması için yapacağı şey İsrail ve Filistin’e AB üyeliği teklifinde bulunmasıdır. Bu durum sadece İsrail ve Filistin’in politik, kültürel, ekonomik hedeflerini gerçekleştirmesini sağlamayacak; iki devleti, içlerinden gelen kötü sese kulak vermeyip, politikalarında belli kanunlar, normlar ve kurallar içinde davranmaya sevk edecektir. Birliğe üyelik süreci, iki ülke arasında güç dengesinin kurulmasına zemin hazırlayacak ve bu ülkelere daha batılı ve seküler bir nitelik kazandıracaktır. Diğer bir açıdan da bu gelişme, İsrail’in doğuşuna zemin hazırlayan Siyonizm ve ona karşı yükselen Arap milliyetçiliğinin tarihsel döngüsünü tamamlayacaktır. Mevcut İsrail-Filistin çatışmasının baş göstermesinde Avrupa’daki Yahudi aleyhtarlığı ve Avrupa emperyalizmi rol aldıysa da, bugün tarihin adaleti Siyonizm ve Arap milliyetçiliği arasındaki çatışmanın çözümünde merkezi rolü Avrupa’ya sunuyor.

İsrail’in Avrupa Birliği üyeliği vasıtasıyla Filistin ile anlaşmasını öngörecek herhangi bir diplomatik yaklaşım, ülkenin Amerika’ya olan aşırı bağımlılığını da azaltacaktır. AB’ye üyelik karşılığında, işgal ettiği topraklardan çekilme ve kurulan Yahudi yerleşim yerlerini tasfiye etme şartı getirilmesi, devletini silahlı bir Yahudi gettosundan ziyade; liberal, ekonomik açıdan müreffeh ve normal bir devlet olarak tahayyül eden İsraillilerin elini güçlendirecektir.

Filistin açısından bakarsak AB üyesi bir Filistin, İsrail ile barış yaparak Ortadoğu’nun Hong Kong’u olma fırsatını yakalayabilir. Aksi takdirde bölgede İsrail’in işgalinin devamı ve radikal İslamcı güçlerin güç kazanmasına yol açacaktır.

AB ile işbirliği yapacak yeni bir Filistin yönetiminin, katılım müzakerelerinin bir parçası olarak, reforma dönük bir program uygulaması gerekecektir. Bu program çerçevesinde, yatırımlar ve yardımların yapılması ve İsrail-Filistin –AB iş ortaklıklarının oluşturulması yoluyla Batı-Şeria‘nın ve Gazze’nin ekonomik olarak yeniden yapılandırılması da yer almalıdır. Nasıl ki Nafta’nın kurulması ile Meksika üzerinde reform baskıları oluşmuştu, yine aynı şekilde önce AB, İsrail ve sonrasında da Suriye, Lübnan ve Ürdün arasında ticaretin gelişmesi Akdeniz bölgesi boyunca barışın, ekonomik ve siyasî değişimlerin temellerini atabilir.

Avrupa, İsrail, Filistin ve komşu ülkeler arasında kurumsal bağların güçlenmesinin doğuracağı en önemli netice, azınlık haklarının korunması için iyi bir çerçevenin vücuda getirilmesi olacaktır. İsrail, Yahudi olmayan vatandaşlarına sivil, ekonomik ve siyasî haklarını vermediği takdirde kendini dünyadan dışlanmış ırkçı bir devlet konumuna sokacaktır. Diğer açıdan bakacak olursak, kurulacak yeni bir Filistin devletinde de Yahudi kökenli vatandaşlar aynı hakları elde etmelidir, aksi takdirde Filistin’in İsrail’le yapılacak bir barışın meyvelerini dermesi pek kolay olmayacaktır. İsrail ve Filistin’in, azınlık haklarını ilgilendiren AB normlarının da aralarında yer aldığı AB müktesebatı ile entegrasyonu, haklar meselesinin çözümünü daha da kolaylaştıracaktır.

Birçok Amerikalı ABD’nin barış sürecindeki hakim konumunu yitirmesi ihtimaline pek sıcak bakmamaktadır. “ABD’nin Ortadoğu’da istediği gibi at koşturması, atın bakımı söz konusu olduğunda ise topu AB’ye atması” üzerine kurulu Amerikan stratejis(izliğ)inin artık uygulama alanı kalmamıştır. Nitekim, Obama’nın, Ortadoğu’ya barış getirilmesi noktasında, Avrupa’nın daha aktif bir rol oynamasını-ve biraz da onların at koşturmasını- istemesi de bunu doğrulamıyor mu?
GençKurt
GençKurt
KIDEMLİ ÜYE
KIDEMLİ ÜYE

Mesaj Sayısı : 819
Teşekkür Sayısı : 2
Kayıt tarihi : 08/09/09
Yaş : 28
Nerden : Turan

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz