Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

MÜCAHİT KADINLAR

Aşağa gitmek

MÜCAHİT KADINLAR Empty MÜCAHİT KADINLAR

Mesaj  Dava_Gülü Perş. Eyl. 03, 2009 12:38 am

A)SAVAŞLARA KATILAN MÜCAHİT KADINLAR

1) ÜSTEĞMEN KARA FATMA ( FATMA SEHER)

Kara Fatma Erzurumlu Yusuf Ağa’nın kızıdır. Balkan Harbi’nde kocası Derviş Erden’le birlikte Edirne’de düşman tarafından kuşatılmış olan Yanık kışlada askerlik hayatını onunla paylaşmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda kendi ailesinden 9–10 kadınla birlikte Kafkasya Cephesi’ne gitmiştir. Mondros Mütarekesi’nden sonra eşi Binbaşı Derviş Erden’in Sarıkamış’ta şehit düşmesi ve İstanbul’un işgali (20 Mart 1920) üzerine, “ Üsküdar’a oradan da Bolu ve Ankara yoluyla Sivas ve Erzurum’a giderek, Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa’dan kendisini vazifelendirmesini istediğini, Erzurum ve Van’da kardeşleri Ermeniler tarafından şehit edilen 43 kadını silah arkadaşı alarak “ Şark vilayetlerinde Ermenistan için çalışan Ermeni ordularına karşı, vazifelerini de yerine getirdiklerini, kendisiyle 1923’te yapılan bir mülakatta anlatmıştır.
Kara Fatma (Fatma Seher) Kurtuluş Savaşı’na katılma iznini almak için Sivas’a Mustafa Kemal’in yanına gider. Mustafa Kemal ona adını, silah kullanmayı, ata binmeyi bilip bilmediğini, harpten, ateşten korkar mısın diye de sormuştur. Verdiği cevaplar Mustafa Kemal’i memnun etmiş, “Bütün kadınlar senin gibi olsa idi Kara Fatma!” demiş, adı onun bu hitabından sonra Kara Fatma olarak kalmıştır. “Kendi eliyle yazdığı kağıdı vesika olarak bana verdi, sıkışık vaziyetlerde, işine yarar; haydi göreyim seni; verdiğim talimatı unutma, bir an evvel İstanbul’a git, hazırlan ve işe başla’” dediğini anlatmıştır.
Kara Fatma, Mustafa Kemal’den aldığı talimat üzerine İstanbul’a gelmiş, Mustafa Kemal’den getirdiği kâğıdı göstererek güvendiği Topkapılı Pire Mehmet ve Laz Tahsin’le birlikte 15 kişilik çete kurmuştur. Hepsi köylü kıyafetlerini giyerek Haydar Paşa’dan trene binip İzmit’e inmişler. Kendilerinin Erzurum muhaciri olduklarını, iş bulmak için geldiklerini söyleyerek gizlice propagandalarla sayılarını artırmaya çalışmışlardır. İlk uğradıkları Gülbahçe Köyü eşrafından Murat Ağa’nın da katılması ve yardımıyla çete sayısı 96’ya yükselmiştir. Bahçecik, Servetiyye yoluyla gittikleri Paşa Köyü’nde karargâh kurmuş, bu cephenin kumandanı Albay Kara Emin idaresinde bir süre buralarda çarpıştıktan sonra, Kaynarca, Bereket, Alakaya’ya hareket emrini almış, buralarda Üsküdarlı Albay Neşet Bey emrinde savaşmışlar, askerî bakımdan mühim olan Fındıktepe’yi düşmandan temizleyerek buraya Türk bayrağını dikmişlerdir.
Müfrezesine 43 kadından başka 700 de erkek katılmış olduğu söylenen Kara Fatma, kadınlardan 28’inin şehit düşmesiyle, geriye kalan 18 kadın ve diğer erkeklerle Birinci İnönü ve İkinci İnönü Savaşları’na katılmıştır. Bu savaşta, “On sekiz kadını da kısmen şehid, kısmen mecruh olarak İnönü’nde bıraktım; kendim de yaralandım. Tedavi olduktan sonra, Düzce çevresindeki asker kaçaklarını vatanî vazifelerine davet için gittim” diyor. Yine kendi ifadesine göre doksan üç kişiden ibaret müfrezesini, Kocaeli Grup Kumandanı Halid Paşa yeterli bulmamış, bunların sayısını üç yüze yükseltmiştir. Bu vazifesi dolayısıyla karargâhı Hendek ile Düzce arasındaki Nefren Boğazı yakınında bulunan bir köyde kurulmuştur. Eşkıya Reisi Limo ile İbrahim bir gece, misafir edilmekte olduğu eve gelerek eğer affedilirlerse bu çeteyle birlikte çalışmak istediklerini bildirip, bunun sağlanmasını rica etmişlerdir. Kara Fatma, onların bu isteklerini telgrafla Ankara’ya bildirmiş, iki saat içinde bu eşkiyalar ve topladıkları asker kaçaklarının affı emri gelmiş, bunlar da müfrezesine katılmıştır.
Kara Fatma, 28 Haziran 1921’de İzmit’in düşmandan temizlenip kurtarılmasına kadar İzmit’te kalmıştır. Kendisindeki belgelerden, İznik civarındaki Bereket ve Karaderin’deki karşılıklı taarruzda, Aleko-Karaderin hattında fedakârlıklar, kahramanlıklar gösterdiği anlaşılır: Hisarcık’ta, Kaynarca Mıntıkası Kumandanı Na’im imzasıyla Süvari Livası’na gönderilen yazıda, düşmanın taarruzunun durdurulduğu, üçüncü maddesinde Fatma Seher Hanım’ın cepheden gelen efrad üzerindeki te’siri her türlü takdirin üstünde kaydedilmiş, bunun karşılığı Liva emrinde, “ Bugünkü harekâtta pek çok yararlığı görülmüş olan Fatma Seher Hanım’a teşekkür ederim” denilmiştir. 26/27 Ağustos, 1337(1921) tarihli, 193 sayılı Liva Ta’mimi ile de onun bu kahramanlığı açıkça takdir edilerek başka Birlikler’e de örnek gösterilmiş bulunuyordu.
Mehmet Emin Yalman, İzmit’te bulunduğu o sıralarda Kara Fatma ile görüşmüştür: ona anlattıklarından da, Kocaeli Cephesi’nden sonra İznik Cephesi’nde vazifelendirildiği, İznik’e 380 gönüllü getirdiği, bunları İntikam Taburu’na teslim ettiği, bunlar arasında oğlu ile kardeşinin de bulunduğu anlaşılır. “Bir defa da 180 gönüllü topladım, İzmit’e getirildim. Bir müddet Birlik Kumandanlığı’nda bulundum, sağ kolumdan vuruldum. İzmit Hilal-i Ahmer (Kızılay ) Hastahanesi’nde tedavi edildim. İnşallah yakında yine cepheye gideceğim” demiştir. Mehmet Emin Yalman’ın, “Milli Mücadele’ye katılan Türk kadınlarının safında şerefli bir yer almıştı”; “Fatma Seher Hanım belindeki fişenklikleriyle, ayağındaki çizmeleriyle, elindeki kamçısıyla tam bir İstiklal Harbi akıncısı” diyerek canlandırdığı Kara Fatma, bundan sonra, 23 Ağustos- 13 Eylül arasında Sakarya Savaşı’nda İznik, Kumlu, Alaşehir, Sivrihisar Cepheleri’nde, o sahaları kuvvetlendirmek için çoğaltılan düşman kıt’aları ile çarpışmıştır.
Kara Fatma 26 - 30 Ağustos 1922’de Başkumandanlık Meydan Muharebesi’ne müfrezesiyle katılmıştır. Bu savaşla ilgili, onun kahramanlığını anlatan bir hatırasını, ifadesinde hiçbir değişiklik yapmaksızın veriyoruz.
“Altımdaki, Ceylan ismindeki güzel talim ettirilmiş çok akıllı bir hayvandı; adeta bir piyade neferi gibi düşman mevzi’ine sokulmakta fevka’l-ade mahirdi. Afyon civarındaki Sürmeli Köyü’nde bulunan düşmana müfrezemle taarruz esnasında, hayvanımla düşmanın mevzi’ine sokulmak icap etti. Bu esnada düşman tarafından bir kement atılarak yakalanmıştım ve hayvan da şahlanarak bizim tarafa firar etmeğe muvaffak oldu; ben de bu suretle düşmana esir olmuştum.”
“Beni yakaladıkları zaman gözlerim bağlanarak, kendi mevzi’lerinin iki saat gerisinde bir yere götürülmüştüm ve burada gözlerimdeki mendil çözüldü ve Sürmeli Köyü’nde kurmuş oldukları karargâhlarında yarım saat isticvab edildim; benden izahat almak için mütemadiyen sıkıştırıyorlardı; ben de kaçamak cevaplar veriyordum. Bunlar arzu ettikleri maksadı temin edemediler. Bunun üzerine, Başkumandanları olan Tirikopis’in yanına götürdüler ve Tirikopis son derece hayretle bana bakıyordu ve ‘ Sen Kara Fatma?’ diye üç defa hayretle ismimi tekrarladı ve biraz sonra, hayret etmesinin sebebini son sualinden anladım. Meğer bunlar, Kara Fatma’yı devasa bir şey tahayyül ediyorlarmış ve ben de cevaben, ‘Anadolu’daki Kara Fatmalar’ın en kuvvetlisi benim.’ demiştim ve bi’l-ahara beni bir yere kapadılar.”
“Evvela, başıma dört tane süngülü nöbetçi diktiler; birkaç gün geçtikten sonra bir kişiye indirilmişti ve bu nöbetçinin yanına bir misafir arkadaşı geldi. Mütemadiyen şarap içiyorlardı. Misafir olan arkadaşı kalktı gitti. Bu nöbetçi şarap içmeğe devam ediyordu. Herhalde çok içmiş olmalı ki sabaha karşı sızdığını gördüm; fakat bir türlü inanamıyordum. Bir - iki yoklamadan sonra, hakikaten sarhoş olduğuna kanaat getirmiştim; elindeki silahı alarak, ortalık ağarmadan yola çıktım. Bir hayli müşkülattan sonra kaçmağa muvaffak oldum ve 19 gün sonra, Sürmeli Köyü’ndeki ovada kıt’amın başına geçtim. Bu muvaffakıyetimden dolayı Üsteğmenlik’e terfi ettirildim.”
Kara Fatma, müfrezesiyle Bursa’nın kurtuluşu savaşına da katılmıştır.
Kara Fatma’nın 1923 - 1944 yılları arasındaki hayatını aydınlatan malzemeyi henüz elde etmiş değiliz. Yalnız 1944’te yayımlanan hatıralarının sonuna eklediği “Üsteğmenlik Maaşımı Ne İçin Kızılay’a Terk Ettim?” başlıklı müstakil paragrafında bütün çalışmalarını bir menfaat beklemeksizin yaptığından buna karşılık Üsteğmenlikle lütuflandırıldığı rütbeye karşılık verilebilecek aylığını Kızılay’a bırakmayı vatanî vazife saydığından bahsetmiştir. “Muhterem Vatandaşlarım” başlıklı yine müstakil paragraftan ise, yurttaşlarının göstereceği ilgiye, vatanseverliklerine güvendiği için bu hatıralarını yayımlamak zorunda kaldığını, ıztırap çekerek, dayanılmaz acı günlerle geçen hayatının sona erebileceğini umduğunu üzülerek arz etmiş olduğu anlaşılır: “Yurttaşlarımın bana göstereceği yüksek alâka ve hamiyetlerine güvenerek pek muztarib olarak yaşamakta olduğum gayri kabil-i tahammül bu acı günlerime nihayet verebilmek emeliyle ve bir hatıramı neşretmek mecburiyetinde kaldığımı teessürle arz ederim.” demiştir.
Kara Fatma 1954 yılı başlarında bakacak kimsesi bulunmadığından, yaşı epeyi ilerlediği için çalışamadığından İstanbul’da bir kulübede, yardıma muhtaç halde yaşamakta idi.
Kara Fatma’ya 17 Şubat 1954’te TBMM tarafından maaş bağlanmıştır.
İstiklal Harbi’nin başlangıcından, Anadolu’nun düşmandan temizlenmesine kadar Doğu ve Batı Cepheleri’ndeki savaşların çoğuna katılmış olan Kara Fatma dört defa yaralanmış, Yunanlıların elinde 19 gün esir kalmanın bütün acısını da çekmiştir. Rütbesi Milis Subayı olarak Mülazım-ı Evvellik’e (Üsteğmenlik) yükselmiştir. İstiklal Harbi’nde silah kullanan, canla başla çalışan mücahit kadınlarımızın önde gelenlerinden olan, hayatının son yılları dayanılmaz maddî sıkıntılar içerisinde geçen Kara Fatma, kendisine vatanî hizmet tertibinden 17 Şubat 1954’te aylık bağlanmasının ertesi yılında 1955’te Erzurum’da vefat etmiştir.

2) BİNBAŞI AYŞE HANIM

Ayşe Hanım’ın kocası Balkan Harbi’nde şehit olmuştur. 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’e girmesi üzerine köy köy dolaşarak gönüllü toplamış, karşı koyma hareketine katılmış, burası Yunanlıların eline geçince Aydın’a gitmiştir. Kuvay-i Milliyye’nin ilk teşkilatına iki oğluyla birlikte katılan Ayşe Hanım, Yunanlılar tarafından 27 Mayıs 1919’da işgal edilen Aydın’da, Demirci’deki savaşlarda kahramanca dövüşmüş, oğullarından büyüğü Demirci’deki savaşta şehit düşmüştür. Ayşe Hanım, 21 Şubat - 12 Mart’taki Birinci İnönü, 31 Mart - 1 Nisan 1921’deki İkinci İnönü Savaşları’nda da bulunmuştur ve oğullarından küçüğü bu sıralarda şehit olmuştur. 23 Ağustos’tan 13 Eylül 1921’e kadar süren, Yunanlıların yine büyük yenilgiyle püskürtüldüğü Sakarya Savaşı’na da katılmış, kasığından yaralanmış ise de, tedavi edilip iyileşince müfrezesine dönmüştür. Kendisiyle 1922 Şubat’ında yapılan röportajdan o sıralarda Ankara’da bulunduğu anlaşılıyor. 26 - 30 Ağustos’taki, Afyon Kara-Hisarı’nın da Yunanlılardan geri alındığı Başkumandanlık Meydan Muharebesi ile 9 Eylül’de İzmir’e girip Yunan’ı denize döken kıt’alar arasında Ayşe Hanım da bulunmakta idi.
Cahid Çaka’dan Binbaşı Ayşe’nin Altuntac soyadını aldığını, aslen Selanikli olduğunu, 1942’de Ankara’da Merkez Bankası’nda odacı olarak çalışmaya başladığını, 1948’de de aynı vazifede bulunduğunu öğreniyoruz.

3) BİDLİS DEFTERDARI’NIN HANIMI

İrade-i Milliyye Gazetesi’nin 2 Şubat 1920 tarihli sayısında, Kahraman Bir Türk Kadını başlıklı yazı: Maraş’ın Kayabaşı Mahallesi’ndeki çatışmada, Bidlis Defterdarı Hanımı’nın hazırladığı mazgala yanaşarak sekiz düşmanı öldürdüğü, akşamüzeri İslam mücahidlerine katıldığı bildirilmiştir. Sivas Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti Reisliği Heyeti’ne, Heyet-i Temsiliye namına Mustafa Kemal imzasıyla gönderilen 3 Şubat 1920 tarihli yazıda, bu çarpışma hakkında da geniş bilgi verilmiştir:
“Maraş’ın Kayabaşı Mahallesi’nde sakin Bidlis Defterdarı’nın haremi Hanım, İslamların hun-ı ma’sumunun na-hak yere akıtılmasından ve birçok hânmanların söndürülmesinden galeyana gelerek, hanesinden açtığı mazgaldan dindaşlarımızı imha için İslam mahalatına saldıran düşmanlara ateş açarak, akşama kadar sekiz düşmanı telefe muvaffak olduğu ve akşamüzeri erkek elbisesiyle ve kemal-i cüretle, muhafaza-i ırz ve can kaygusu ile silaha sarılmış bulunan mücahidin-i İslamiyye sunufuna iltihakla bi’l-fi’l müsademata iştirak eylemekte bulunduğu bildirilmiştir.”

4) ÜSTEĞMEN KARA FATMA ŞİMŞEK

Yahya Bey’in kızı olan Kara Fatma Şimşek’in asıl ad ve soyadı Yemine Vardarlı’dır. 1921-22’de, Fahrî Milis Üsteğmeni rütbesiyle Kocaeli Grubu Müretteb Suvari emrindeki Mustakil Suvari Müfrezesi’nde vazifeli olarak katıldığı İstiklal Harbi’nde, bu mıntıkadaki mücadelelerde bulunmuştur. İstiklal Madalyası ile lutuflandırılan Kara Fatma Şimşek, “Kocaeli Grubu Mücahid’i ve Milis Üsteğmen iken” , Erzurum’da izinli olduğu sırada Dokuzuncu Kol Ordu tarafından terhis edilmiştir.
Dava_Gülü
Dava_Gülü
Yönetici
Yönetici

Mesaj Sayısı : 67
Teşekkür Sayısı : 0
Kayıt tarihi : 02/09/09

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

MÜCAHİT KADINLAR Empty Geri: MÜCAHİT KADINLAR

Mesaj  Dava_Gülü Perş. Eyl. 03, 2009 12:39 am

5) HATİCE HATUN (KILAVUZ HATİCE)

İstiklal Harbi’nden önce Adana, Fransızlar tarafından 21. XII. 1918’de işgal edilmiş bulunmakta idi. Halkın vatanseverliğiyle, karşı koymasıyla, iş başına geçenlerin fedakârlığıyla burada da millî cepheler kurulmuştur. Pozantı’da kuşatılmış olan Fransızlar, 5 Mayıs 1920’de kumandanları Menil idaresinde Tarsus’a doğru çıkış hareketine girişmişlerdir. Bu sırada, Gülek ilçesinin Bazınçukur Köyü’nden Hasan Ağa’nın eşi, Emin ve Derviş Ağalar’ın millî kuvvetlerinde vatanî hizmetini yapmakta olan Hatice Kadın, Tekir Yaylası’nda bulunan, Nemrun’dan Mersin’e ulaşacak en kısa yolu soran Fransız kuvvetlerine yanlış kılavuzluk ederek onları Kar Boğazı’na sokmuş, bunu mücahitlerimize haber vermiştir. Bu yüzden pusuya düşürülen Fransız kuvvetleri, giriştikleri ilerleme hareketinde bozguna uğratılmışlar, kumandan ve subayları, top ve tüfenkleri ile 800’ü aşan Fransız 27 Mayıs 1920’de Pozantı’da esir edilmişlerdir. Bu başarıda Kılavuz Hatice diye anılan mücahide Hatice Hanım’ın Fransızları yanlış yola sevk ederek Kar Boğazı’na sokmasının da mühim te’siri olmuştur.

6) TAYYAR RAHMİYE

Adana’nın kadın mücahitlerinden bir başkası, Osmaniye ilçesinin Kaypak nahiyesi Razıyeler Köyü’nden Rahmiye Hanım’dır. Yine Ordu Dairesi Reisliği’nin 26 Şubat 1936 tarih, Birinci Şube 988/789 sayılı yazısına karşılık, T.C. Genel Kurmay Başkanlığı Harp Tarihi Encümeni’nin, IV. Şube sayı:180/50218 ve 28 Şubat 1936 cevabından edindiğimiz bilgiye göre, Hüseyin Ağa’nın millî kuvvetlerine gönüllü olarak katılmıştır. Dokuzuncu Tümen’in 1920 Şubat’ında Hasan Beyli civarındaki Fransız kuvvetleri ile savaşına müfrezesiyle birlikte Rahmiye Hanım da katılmıştır. Bu savaşlarda Fransızlardan seksen tüfek, iki makineli tüfek alınmıştır. Bu sırada şehit düşen ve ateş hattında kalan iki arkadaşını korumak için, gösterilen tereddüde aldırmaksızın ileriye atıldığından kendisine Tayyar (Uçan) Rahmiye lakabı verilmiştir. 1 Temmuz 1920’de Osmaniye’deki müstahkem Fransız karargâhına yapılan hücumda arkadaşlarının tereddüdünü gören Rahmiye, “Ben bir kadın olduğum halde ayakta duruyorum da, siz erkek olduğunuz halde yerlerde sürünmekten ve saklanmaktan utanmıyor musunuz?”, diye bağırarak arkadaşlarını hücuma teşvik etmiş, Fransız karargâhı önünde alnından vurularak şehid düşmüştür. Çukurova’daki millî kuvvetlerden Yüzbaşı Osman Bey’in emrindeki bölge Misis’ten Osmaniye’ye kadar uzanıyordu; onun kumandasındaki yerler, buralarda bulunan mücahitler arasında, “Osmaniye’de Rahmiye Hatun”, kaydı da görülür.

7) MELEK HANIM

Çukur Ova’nın en çetin savaşlarından biri de Haçın ilçesinde geçmiştir; “10 Mart 1336 (1920)’da başlayan kuşatma, 16 Ekim 1920 tarihine kadar devam etmiştir.” Yaklaşık yedi ay kadar süren bu kuşatma sırasında esir edilen 500 - 600 Müslüman’ın hiçbiri kurtulamamış, Ermenilerce bıçaklanarak, işkenceyle öldürülmüşlerdir. Şair Melek Hanım’ın Ermenilerin akıl almaz, dayanılmaz işkencelerini anlatan, metninin bütününü az sonra vereceğimiz, 18 dörtlüğü içine alan bir destanı da vardır; Yalpurluzâde Gafur Efendi’nin hanımı olan Melek Hanım bu destanı, Melek Hanım’ın şehit düşmesinden, Haçın’ın kurtarılmasından sonra bohçasında bulunduğu bildirilmiştir
Dava_Gülü
Dava_Gülü
Yönetici
Yönetici

Mesaj Sayısı : 67
Teşekkür Sayısı : 0
Kayıt tarihi : 02/09/09

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz