Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Fikri’miz; Şafaktaki Gül Dalımız

Aşağa gitmek

Fikri’miz; Şafaktaki Gül Dalımız Empty Fikri’miz; Şafaktaki Gül Dalımız

Mesaj  yolların sonu Çarş. Nis. 28, 2010 11:46 pm

12 Eylül 1980 sabahı radyodaki ses “Hükümet ve parlamento feshedildi. Siyasi partilerin faaliyetleri durduruldu. Saat 05.00’ten itibaren sokağa çıkma yasağı başladı…” Konuşan ses aslında başka şeyler de söylüyordu: “Çin’deki Türklere hürriyet, ne demekmiş; sokaktaki ıspanak fiyatına olan demokrasi palavrası yerine Türk’ü kalkındıracağız, ne demekmiş, İlay-ı Kelimetullah ne demekmiş göstereceğiz size. Bakalım “davanız son nefer, son nefes’e kadar” mı, göreceğiz.”, diyordu.



12 Eylül sınavından geçen yaklaşık 40.000 Ülkücü, Yusufiye Medresesi’nde eğitim görmeye hak kazanmıştı. Yusufiyeliler’den biri de Fikri Arıkan’dı. Fikri, Serdengeçti’ydi. Fikri’nin umurunda mıydı demir parmaklıklar ardında olmak? Hırsızı, katili, sahtekârı bir hiç uğruna hapsi göze alırken; Fikri dini, vatanı, milleti, ülküsü için hapis yatmıştı, çok mu!



Fikri’nin Dilinden Hapishane:



“Beni alıp, beş katlı bir binaya götürdüler. Gözlerim siyah bir ketenle bağlandı. Gözlerim bağlı durumda bir odaya geçtik. Daha odaya girer giremez:



- Soyun ! Dediler, soyundum.

- Yat ! Dediler, yattım.



Sonra demir bir somyaya kayışlarla bağladılar… Bir süre ses çıkmadı. Sessizlik beklentilerimi alevlendirdi. Kanımın hareketsizliği başıma vurdu. Başımdaki ateş bütün bedenimi sardı, sarmaladı. Sandım ki kaynar suyun içine atıldım.



Ayaklarıma, ellerime kablolar bağlandı. Bir anda insanı zıplatan, kemiklerini kıran, kulaklarını sağır eden, kalbini devre dışı bırakan bir hâl zuhur etti.



İnsanlar elektrikle terbiye mi edilir? Böylesi bir anı ilk kez yaşıyorum. Şaşkınlığım bu yüzdendir. Günlerce, haftalarca, aylarca ayrı uygulamalar yapıldı, usanmadılar, yorulmadılar. Öyle bir hal almıştı ki artık dayanamadım ve:



- Etmeyin, yapmayın! Nedir benim suçum! Hele bir benden istediğinizi söyleyin. Söyleyin ki ben de ona göre bir şeyler diyeyim, dedim ama demez olaydım. Bu sefer daha kötü muameleye tabii tuttular. Elektrik dolabının içine çırılçıplak attılar… Öldüm ki ne öldüm! (Lütfi YILDIZ, Sessiz Çığlık)



Ümmet Arıkan (Fikri Arıkan’ın babası):



“Yatsı namazını kıldım, selamladım. Radyoyu açtım, açar açmaz “Fikri Arıkan, bugün saat üçte idam olacak.” dedi. Bayılmışım orada. Kız çocuğu taksi tutmuş, doğru Doğan’ın oraya… Beni evde bırakıyorlar tabii. Bizimkiler emmi uşakları, konu komşu birikip gidiyorlar. Ne çare oğlum, ne çare! İş işten geçmiş. Asmışlar oğlumu.



Sabah oldu, sen gel bana sor. Beni de aldılar yanlarına. Mezarlığa gittik. Yüz kişi falan var. Hocalar bağırdılar, Fikri’nin babası geliyor, diye bağırdılar. Beni kucakladılar hep. Yavrum asılmadan önce, hocalar anlattı, üç sefer bağırmış: “Kahrolsun komünistler, kahrolsun komünistler, kahrolsun komünistler” diye. Sonra da düzene vermiş veriştirmiş. Oğlumu bir anlatıyorlar, bir anlatıyorlar, bitiremiyorlardı güzelliklerini. Şöyle, asılmazdan önce bakmışlar ki, alnında nur var, vallahi nur varmış alnında. Oradakilerin hepsi hayıflanıyorlar böyle bir yiğidi nasıl olur da asarlar diye. Efendime söyleyeyim, kefeni şöyle böyle sarın diyenler falan olmuş. On – on beş hoca elime ayağıma düştüler. Sen Fikri’nin babasısın, sen Fikri’nin babasısın diye etrafımda fır döndüler. Sen ne mutlu bir babasın, sen şehit babasısın diye eteğime yapıştılar. Yavrumun kabrine götürdüler. Bayrama ya bir gün var ya iki gün. Duvara nasıl vurmuşsam vurmuşum haberim yok. Burnum kırılmış, her tarafım kan olmuş tabii. Oradan beni alıp götürmüşler.



Oğlum idam edilmezden önce nişanlı bacısına mektup yazıyor. Mektubu onlar götürdü. “Bacım” diyor, “Sen sen ol, başını falan açma. Namazını kıl, orucunu tut.” Nasihat ediyor. Sonra, İlhan kardeşine bir şeyler yazıyor. Diyor ki “Babamın sözünden çıkma. Aman ha aman, namazında ol, orucunda ol, İslam yolundan ayrılma.” Aynen böyle diyor. Bize ayrıca yazmadı. Yazıp yazmadığı o mektupçuk işte.



Hocalar çok şey anlattılar, idam edilen yere gelmişler. Benim Fikri’min eli kolu bağlıymış zincirnen. “Elimi kolumu açın” diye bağırmış. “Namazımı kılacağım” demiş. Zincirini çözmüşler, oğlum, önce abdest almış, Kur’an okumuş, iki rekât namaz kılmış… Sonra işte “Allah” demiş, hep, Allah’ı anmış her soluğunda. Avukat vardı. O gitmemiş. “Dayanamam ben” demiş gitmemiş işte.



İdam edilmeden önce ziyaretine gittimdi. Yanımda kızım vardı. Ağlıyorum habire, kendimde değilim. Canım da yanıyor, kolay mı? Bana kızdı: “Allah için ölmek güzel baba” dedi, “metin ol” dedi. Teselli verdi yavrum bana. Bacısına da öğüt verdi. “MÜSLÜMAN TÜRK KIZI GİBİ OL” dedi, “İSLAM’I ÖĞREN, YAŞA” dedi, durmadan. Ölümden hiç korkmuyordu yavrum… Korkmadan da gitti.”



Fikri’mizi yargılayıp, idam sehpasında Fikri’mizi sallandırdıklarını zannedenler, yanılıyordu.



27 Mart 1982 02.45’te Fikri’miz idam ağacında tomurcuk gül verdi.
yolların sonu
yolların sonu
Yönetici
Yönetici

Mesaj Sayısı : 403
Teşekkür Sayısı : 3
Kayıt tarihi : 26/08/09

https://milgenc.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz